O hafta büyücü dünyasında tuhaf şeyler oluyordu... Yakın arkadaşım Matt'in tuhaf ve gizemli bir şekilde öleceği aklımın ucundan bile geçmemişti.Cenazeye yetişmek için elimden geldiği kadar hızlı ilerliyordum ve sokaklarda büyük bir sessizlik vardı.Koşarak kiliseye girdim ve etrafımdaki tanıdık büyücülere ve Matt'in ailesine aldırmadan etrafa bakındım ve köşede boş ve göze batmayan bir yer seçip oturdum.
Rahip telaşla kürsüye çıktı.Onun geç kaldığını herkes anlamıştı ve vakit kaybetmeden törene geçti.İçimde Matt'in ölümüyle ilgili büyük bir huzursuzluk vardı ve bunu dışa vurmamak için kendimi zor tutuyordum.Matt'in tabutu kiliseye getirildiğinde büyük bir kargaşa vardı ve ağlama sesleri gittikçe yükseliyordu.Ben yinede sinirimi kimseye göstermeden tabuta ilerledim ve yüzümdeki sinirli ifadeyi ağlamaklı mutsuz bir ifade aldı. "Dostum... Seni gerçekten özleyeceğim." Bu lafların ağzımdan çıktığına inanamamakla birlikte olayın şokunu hala üzerimden atamamıştım.Yavaşça arkamı döndüm ve tabuttan uzaklaşarak tekrar yerime oturdum.Aklım hala Matt'in ölmüş olmasının saçma olduğunu düşünürken gözlerim tabuta ve Matt'e bakarak ağlayan ailesine kilitlenmişti.
Esas kafamı kurcalayan konu Matt'in nasıl ölmüş olduğuyu.Bildiğim kadarıyla Matt taraf tutmuyordu.Matt'in sorunu olan kimsede yoktu... Ozaman Matt nasıl veya kim tarafından öldü? Bunları düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.Aklımı kaçırma noktasındaydım sanki.Öfkemi tutmakta zorlanmaktaydım ve hemen kiliseden dışarı fırladım. Derin bir nefes aldım ve gözlerimdeki yaşlara aldırmadan haykırdım. "Neden Tanrım... Neden? Matt kimseyi incitmemiş ve üzmemişti.Peki ya neden öldü? Tanrım lütfen bu konuyu bana açıkla!" benim Tanrı'ya çalışan bir melek olmam hiçbirşeyi değiştirmezdi.Matt ölmüş ve geride kalabalık ve kocaman bir soru işareti zinciri bırakmıştı.Gözyaşlarımı sildim, bir sigara yakıp kiliseden uzaklaştım.
Yorumlarsanız Sevinirim.